Ankilozan spondilit, genellikle sakroiliak eklem ve omurga tutulumuyla karakterize, sebebi bilinmeyen, kronik, sistemik, romatizmal bir hastalıktır. Sinsi başlangıçlı bir hastalık olup, hasta şikayetlerinin ve ağrılarının başlangıç tarihini tam olarak veremez.
Belirtileri
- En erken ve en tipik belirtisi genellikle sakroiliak eklemlerde başlayan, zaman zaman kalça bölgesinde de hissedilen inflamatuar olarak tanımlayabileceğimiz bel ağrısıdır. Bu ağrı özellikle sabahları kendini sabah tutukluğu ile birlikte gösterir.
- Genellikle 40 yaş altında
- En belirgin özelliği hareket ettikçe, ‘’egzersiz’’ yaptıkça ağrının ve tutukluğun azalması, istirahatte ise artmasıdır.
- Bazı hastalarda bel ağrısı olmayıp sadece belde tutukluk ve ağrılı kas-tendon noktaları bulunabilir.
- Bu hastalar geceleri kalkıp hareket etme ihtiyacı duyabilirler.
- Omuz, kalça gibi eklem tutulumu görülebilir. El ve ayak eklem tutulumu sık değildir.
- Göğüs kafesi tutulumu sebebiyle bu bölgede ağrı ve hareket ettirmede (öksürme, hapşırma, derin nefes alma) zorlanma görülebilir.
- Yorgunluk, uyku bozuklukları, depresyon sık karşılaşılan problemlerdir.
- En yaygın eklem dışı bulgusu gözde üveittir.
Günümüzde ankilozan spondilitin erken teşhis edilebilmesi kalıcı postüral problemler oluşmadan kişilerin tedavi programlarına başlanma şansını yaratmıştır. ‘’Egzersizle azalan ağrı’’yı tanı kriterleri arasında barındıran bir hastalığa sahip kişilerin iyileşme süreçlerinde, fizyoterapist büyük bir rol oynamaktadır. Fizyoterapist gözetimi eşliğinde yapılan egzersizin hastalığa ve hastaya göre planlanması, görülen semptomların hızlı bir şekilde azalması ve kontrol altına alınmasını sağlar.
Hekim yönlendirmesiyle doğru zamanda fizyoterapistle tanışan hasta medikal tedavisine gereken desteği yine kendi vücuduyla sağlar. Ankilozan spondilitte görülen semptomların azalmasında, omurga sağlığının korunması ve doğru duruş algısının kazanılması önemlidir. Bu sebeple, iyileşme sürecinde “klinik pilates egzersizleri” hastaya büyük yarar sağlar. Klinik pilatesin merkezde odaklanma prensibi ile karın ve pelvis bölgesi kasları çalıştırılır. Böylece en büyük ihtiyaçlardan biri olan orta hat algısı ve postüral farkındalık kazandırılır. Solunum prensibiyle de hastalara doğru nefes tekniği ve solunuma odaklanma öğretilir. Bununla solunum kapasitesi kayıplarının önüne geçme hedeflenir. Ankilozan spondilitin göğüs kafesi etkilenimi göz önüne alındığında bu prensip büyük önem taşır.
Ancak tek başına egzersiz yaklaşımının tam anlamıyla hastaların isteklerine gereken cevabı veremediği klinik olarak gözlemlenmektedir. Bu sebeple fiziksel, psikolojik ve sosyal bir yaklaşım içeren bütüncül bir terapi desteği gerekmektedir. Bu noktada “Bilişsel Egzersiz Terapi Yaklaşımı”na (BETY) değinmek gerekir. BETY, Prof. Dr. Edibe Ünal tarafından geliştirilen, romatolojik hastalıklarda etkinliği bilimsel olarak da kanıtlanmış biyopsikososyal bir tedavi yaklaşımıdır. Egzersizi, hastanın hastalık bilincindeki ve kendindeki değişimi temel alır. İçeriğinde kronik ağrıda bilişsel süreç ve ağrı yönetimi, klinik pilates, dans terapi, cinsel eğitim ve bilişsel süreç yer alır. Bu kavramların ortak paydası tüm değişimin egzersiz üzerinden yapılmasıdır. Kişi bu modelde gövde stabilizasyon egzersizleri ile hem vucudunun ihtiyacı olan hareketi sağlar hem de kendi vücudunun sınırlarını öğrenir. Kendi başarısı üzerine odaklanır. Nasıl ki vucudunun egzersizleri yaparken bir sınırı vardır, günlük hayatında ve insanlarla olan ilişkilerinde de kendi belirleyeceği sınırlar olmalı, hayır diyebilmelidir. Çünkü bu hastalar psikolojik açıdan daha hassas, duygularını ifade etmekte zorlanan ve çekingen bir yapıya sahiptirler. Bu da duygudurum bozuklukları ve psikolojik baskıyı doğurur. Duygu durum bozukluğu, öğrenilmiş bir duygu olan ağrıya, ağrı da korku kaçınma refleksini tetikleyerek ağrılı bölgede fiziksel aktiviteden kaçınmaya sebep olur. Bu döngü, hem zihinsel gevşeme hem bedensel gevşeme sağlanarak BETY ile kırılır.
Hasta, iyileşme yolculuğunda sorumluluğu kendi alır. Ağrısı hakkında geniş bilgi sahibi olur ve yönetimdedir. Hastalıktan korkmadan ve savaşmadan, düzenli kontrol ve egzersiz eşliğinde hastalığıyla birlikte yaşamayı öğrenir. Bu yöntem bireysel ve grup olarak uygulanabilir. Grup terapileri kişilerin birbirleri ile iletişimini sağlar. Hastalar yalnız olmadıklarını hissederler. Kendileri için zaman ayırırlar ve kendi değerlerinin farkına varırlar. Özgüvenleri artar. Tıpkı kasları gibi duyguları ve değer kavramları da güçlenir.
Sonuç olarak bu bir iyileşme yolculuğu. Fizyoterapist olarak görevimiz bu yolculukta yol göstermektir. Bu yöntemde söz sahibi hastadır. Başarı da sorumluluk da ona aittir. Önemli olan hastanın bu yolculuğa çıkma isteğinde olmasıdır. Çünkü “Siz istemeden biz hiçbirşey yapamayız” .
Fizyoterapist – Klinik Pilates Eğitmeni
ISST Schroth Terapisti
ELVAN BİLİK
Comments are closed